İş hayatında işletmeler, başta işçilerin geçirdikleri iş kazaları nedeniyle ödenen tazminatlar olmak üzere çok çeşitli sebeplerle tazminat ödeme durumunda kalabilmektedirler. Bu tazminatların bazıları taraflar arasındaki başlangıçta yapılan sulh sözleşmesine, bazıları mahkeme kararına, bazıları da mahkemeden vazgeçme ve şikâyetçi olmama karşılığında, yani yine sulh sözleşmesi sonucu ödenmektedir. Biz bu yazımızda bu tazminatların gider olabilme özelliği üzerinde durmak istiyoruz. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun (KVK) atfı dolayısıyla kurumlara da uygulanan Gelir Vergisi Kanunu'nun 40/3. maddesine göre "İşle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar" gider olarak yazılabilir. Buna karşılık aynı Kanunun "kanunen kabul edilmeyen giderler"i düzenleyen 41/6. maddesine göre "teşebbüs sahibinin suçlarından doğan tazminatlar" gider yazılamaz. Bu hükmün bir benzeri KVK md. 11/g’de de yer almıştır. Bu maddelere göre, ticari faaliyetle ilgili olmak ve suç oluşturmamak koşulu ile sözleşmeye, mahkeme kararına veya kanun emrine istinaden ödenen tazminatlar gider yazılabilecek; buna karşılık tazminata yol açan fiilin kanunlarla suç kabul edildiği hallerde tazminat, sözleşmeye, mahkeme kararına veya kanun emrine istinaden ödense dahi gider yazılamayacaktır.
Suç kavramı, hukuk düzeninin ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağladığı yasaklanmış davranışı ifade etmektedir. Oysa kusur, kısaca ve kabaca "bilerek veya bilmeyerek bir fiili gereği gibi yapmamak veya gerekli özeni göstermemek" şeklinde tanımlanabilir. Bir kişi fiilinde kusurlu olabilir ama bu kusuru suç oluşturmayabilir. Bütün kusurlu hareketler de, aynı zamanda suç veya kabahat oluşturmaz. Dolayısıyla iş kazasının oluşumunda işverenin suç niteliğinde bir fiili söz konusu değilse, bize göre işçiye (veya mirasçılarına) yahut yaptığı masrafların rücuu dolayısıyla SGK'ya ödenen tazminatların gider yazılabilmesi gerekmektedir.
Buna karşılık, aynı esasların benimsendiği KVK md. 11/g’nin madde gerekçesinde hukuk kavramları son derece özensiz olarak kullanılmış olup, bir yerde “suç sayılan filler”den, bir yerinde de “kusur sayılan haller”den söz etmektedir. Ancak bunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü Vergi Usul Kanunu 3. maddesinde açıkça, lafzın açık olduğu hallerde, başka bir yorum yönteminin kullanılması yolu kapatılmıştır. Daha önceki bir yazımda da vurguladığım gibi, yasama organının görüşünü yansıtmayan, sadece tasarıyı hazırlayanın görüşü niteliğinde olan ve yayınlanmayan, dolayısıyla herkes tarafından bilinmesi zorunluluğu söz konusu olmayan gerekçelere göre yorum, mümkün değildir. Ancak idare, uygulamada gerekçede yer alan kusur kavramını kendisine esas almıştır.
Öğretide de konuyu tartışmadan Bakanlık görüşü doğrultusunda, bir başka deyişle kusur kavramını esas alarak irdeleyen çalışmalar olduğu gibi; aksi yönde, yani suç kavramını esas alan görüşler de mevcuttur. Kısacası, bu konu öğretide tartışmalıdır.
Uygulamada İdari Anlayışı yansıtan pek çok özelgede, kanunun lafzi yorumu ile çelişir şekilde, kusur kavramı esas alınmıştır. Örneğin İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 244 sayı ve 23.2.2012 tarihli Özelgesinde “(…) işle ilgisi olsa dahi kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının şahsi kusuru nedeniyle ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar gider yazılamaz”; İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 728 sayı ve 24.2.2012 tarihli Özelgesinde “İş Mahkemesi Kararına %50 kusur oranı dikkate alınarak hesaplanıp ödenen tazminat, işgöremezlik ödeneği ve hastane masraflarının KVK 11/g maddesine göre gider yazılması mümkün değildir”; Denizli Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 75 sayı ve 26.5.2014 tarihli Özelgesinde, “bir araca alarm cihazının hatalı montajı sonucu yanan araç için mahkeme kararına istinaden ödenen tazminatın; kurumunuz ve çalışanlarının kusurundan kaynaklanması nedeniyle KVK 11/g maddesi uyarınca gider olarak yazılması mümkün bulunmamaktadır” görüşü yer almıştır.
Kısacası bakanlık, kanunun lafzında yer alan "suç" kavramını, gerekçeye dayanarak "kusur" olarak anlamaktadır. Oysaki kusur suçtan, farklı bir kavramdır. Yargı anlayışında ise konu farklı değerlendirilmektedir. Örneğin Danıştay 3. Dairesi'nin 5.4.1995 gün ve E.1994/2892 K.1995/1147 sayılı kararında, bir iş kazası nedeniyle işçisine kusuru oranında mahkeme kararına göre tazminat ödeyen ve ödediği tazminatı gider yazan bir mükellefin davasında, “tazminatın işverenin kusuru dolayısıyla ödendiği ve bu sebeple gider yazılamayacağı sebebiyle yapılan cezalı tarhiyatın, teşebbüs sahibine olayın oluşumu dolayısıyla suç izafe edilmediği” gerekçesiyle kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir. Danıştay 4.Dairesi E.2009/9288 K.2012/1705 sayı ve 2.5.2012 tarihli Kararında “Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararına konu edilen bir iş kazasında, işverenin İş Mahkemesince % 80 kusurlu bulunması dolayısıyla işçisine ödediği tazminatın tamamının, olayda suçun söz konusu olmaması sebebiyle gider yazılabileceği” yönündeki Yerel Mahkeme kararını onamıştır.
Görüldüğü gibi yargı, idarenin aksine ve haklı olarak, kanunun açık olan lafzına itibar etmektedir. Bu nedenle bizce, idarenin gereksiz ihtilaflarla uğraşmak yerine görüşünü gözden geçirmesinde fayda var.
Öte yandan tazminatların gider yazılabilmesi için, alacaklısı lehine tahakkuk etmesi yeterli olmayıp, ödenmiş olması da gerekmektedir. Zira GVK’nın yukarıda aktardığımız 40/3. maddesindeki “ödenen” ibaresi, bu hususu önemli kılmaktadır.
Kaynak: http://www.dunya.com/tazminatlarin-giderlestirilmesi-159764yy.htm
Adres: Alibeyli Mh. 501 Sk. Saçıkara Plaza No : 13 Kat : 2 Daire : 2 (Toprakkale Dolmuş Durağı Yanı) Merkez/OSMANİYE
Tel : 0328 814 85 09
Fax : 0328 814 85 09
Gsm: 0542 345 38 61
E-Posta: info@erdogansanal.com