Yargıtay’ın İki Yıllık İşe İade Tazminatı Kararı Herkesi Kapsıyor mu?
Gündeme işe iade davalarıyla ilgili yeni bir haber düştü. Habere göre Yargıtay’ın aldğı bir işe iade kararında iki yıllık tazminata hükmedildiği yazıyordu. Bu işe iade kararlarında alışılmış tazminat miktarını aşan bir karardı ve elbette dikkat çekti. Ancak dikkat çekerken bir istifhama da neden oldu. Bu istifhamı bir nebze olsun önlemek adına olayı açmakta fayda görüyoruz.
Bahse konu karara göre Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Marmaris Aksaz Bakım Onarım İstihkâm Komutanlığı’nda 1993’de kazancı olarak çalışmaya başlayan aynı zamanda Türk Harb-İş Sendika Temsilcisi olan Musa Borlu, 13 Haziran 2013’te tazminatsız işten çıkarılmış, Borlu, işe iadesi için dava açmış, Marmaris 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, işverenin tazminatsız işten çıkarma tasarrufunu yerinde görmeyerek, işe iade edilmesine karar vermişti.
Yargıtay, yargılama süresinin tamamı ile boşta geçen sürelerin tamamının ödenmesi gerektiğine karar verdikten sonra Türk Harb-İş Sendikası İşyeri Sendika Temsilcisi Musa Borlu, hem boşta geçirdiği iki yıllık süre için sanki çalışmış gibi kabul edilerek 64 bin liralık ücret ve yan ödemelerini aldı, hem de işine döndü.
Mahkeme, yargılama sürecinin dört aylık bölümünün ücret ve yan ödemelerinin de Borlu’ya ödenmesine, karar kesinleştikten sonra işe başlatılmaması halinde 5 aylık brüt ücret tutarında tazminata hükmetmişti. İşçi Musa Borlu’nun Avukatı Erol Özcan, yargılama sürecinin 4 aylık bölümünün değil, Borlu’nun işsiz geçirdiği 2 yıllık sürenin tamamı ile sendika temsilciliği sıfatı devam ettiği sürece işe başlatılmaması halinde de çalışmış gibi kabul edilerek ücret ve yan ödemelerinin ödenmesi gerektiğini öne sürerek, mahkemenin verdiği kararı temyiz etti.
Herkes için emsal mi?
Peki birçok yayın organında herkes için emsal olabileceği yazan bu karar hakkındaki görüş doğru mu?
Hemen belirtelim ki, hayır, kararın en önemli noktası atlanarak ileri sürülen bu görüş maalesef doğru değil.
Neden mi? Anlatalım.
Normal olarak işe iade davalarında 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde;
"İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının ödeneceği" açıkça belirtilmektedir.
Mahkemelerde verilen kararlar da bugüne kadar hep bu minvalde çıkmaktadır.
Peki bu karar yanlış mı? Bir başka deyişle bu kararın özelliği ne?
Bu karar doğru ve yasaya uygun bir karar ancak yorumlarda göz ardı edilen bir önemli nokta bulunuyor. O da sözü edilen davacı işçinin aynı zamanda o işyerinde sendika temsilcisi olduğudur ve bu önemli sıfat her şeyi değiştiriyor. Yüksek Mahkeme bu kararında sırf 4857 sayılı İş Kanunu nazarıyla değil, aynı zamanda sendika temsilsici olduğundan hareketle 7 Kasım 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 24/3 maddesindeki
"Temsilcinin işe iadesine karar verilirse fesih geçersiz sayılarak temsilcilik süresini aşmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir." hükmüne dayanıyor.
Dolayısıyla bu kararın işe iade davası açıp kazandığı halde işe başlatılmayan tüm işçileri kapsadığı iddiası gerçeği yansıtmıyor, sadece sendika temsilcisi olduğu halde işten geçersiz nedenle çıkartılıp, işe iade davası sonucu işe başlatılmayan sendika temsilcilerini kapsıyor ve bu telafi edilecek hak kaybı süresi davanın süresine göre değişeceğinden 2 yıldan da çok 3-5 yıl da olması mümkün bulunuyor.
***
Askerlikten Sonra Memur Olanların Derece İntibakı İçin Borçlanmaya Gerek Yoktur Okurum Mustafa Dursun;
“2013 Ağustos ayında askere gittiğini, takip eden Eylül ayında memur olarak atandığını, askerlik bittikten sonra 2014 Şubat ayında göreve başladığını, ancak kurumunun askerlik hizmetini memur olmadan önce ifa ettiği gerekçesiyle kademe ve derece artırımını yapmadığını, askerlik borçlanma yapıp ödedikten sonra yapabileceklerini “ söylediklerini belirterek, konu hakkında bilgi istiyor.
Muvazzaf askerlik yükümlülüğünün yerine getirilmesi erkek bireyin çalışma yaşamına atılması zamanına rastladığından çalışma yaşamı ile ilişkisi de Yasa Koyucu tarafından düzenlenmiş bulunuyor. Memuriyetten önce yapılmış olması ve memuriyet esnasında yapılmış olması durumunda ne yapılması gerektiği yasada düzenlenmiş bulunuyor.
Devlet memurlarının muvazzaf askerlik sürelerinin memuriyet haklarına etkisi bakımından memuriyete başlamadan veya memuriyet süresi içinde yapılmasının bir önemi bulunmuyor. Zira askerlik görevini yaptıktan sonra memurluğa atananların askerlikte geçen sürelerinin, kademe ilerlemesi ve derece yükseltilmesi yapılmak suretiyle kazanılmış hak aylıklarının saptanmasında dikkate alınacağı 657 sayılı Kanunun 84 üncü maddesinde açıkça ortaya konmuş bulunuyor.
Askerlik süresi intibak yoluyla kazanılmış hak aylık derecesinde değerlendirilmesinin yanında kıdem aylığında da değerlendirilmiş oluyor.
Buna paralel olarak 154 seri nolu Devlet Memurları Genel Tebliği gereğince de kazanılmış hak aylığında dikkate alınan sürelerin yıllık izin sürelerinin hesabında da değerlendirilmesi sebebiyle, yıllık izin süresinin 30 güne çıkması için gerekli 10 yıllık sürenin tespitinde askerlik süresinin de dikkate alınması gerekiyor.
Muvazzaf askerliğini yaptıktan sonra Devlet memurluğuna girenlerin kademe intibakı hakkı da bulunuyor. Muvazzaf askerlik görevini yaptıktan sonra Devlet memurluğuna atananlar adaylık esaslarına tabi oluyor ve muvazzaf askerlikte geçen süreleri asaletlerinin tasdikinden sonra kademe ilerlemesi yapılmak ve sınav veya seçmeye tabi tutulmak suretiyle derece yükseltilmesinde de değerlendirilmesi gerekiyor.
Askerlik Borçlanması Şart mı?
Askerlik süresini emekliliğe esas hizmet süresine saydırmak için ise bu süreleri borçlanmak şart. Fakat askerlik süresini memurun kıdemine, derece ve kademesine etkisi, yani müktesebine eklenmesi için muvazzaf askerlik ve 1950 yılı sonrasındaki yedeksubay okul sürelerini borçlanmak şart değil.
Bildiğiniz gibi geçen yıl çıkarılan 6552 Sayılı Torba Kanun’la Sosyal Güvenlik Kurumu’na olan tüm borçlar yapılandırma kapsamına girdi. Genel olarak SGK borçları için son başvuru tarihi 2 Şubat 2015 itibariyle sona erdi. Fakat Genel Sağlık Sigortası (GSS) borçları için farklı bir tarih söz konusu. GSS borçlarında en önemli nokta,